16 Kasım 2014 Pazar

Ninni.

          Çemredim kollarımı daha kendiliğinden çemrilmiş hazır gömlekler çıkmamışken. O gömleklerde fena havalıydı hani.Ben de havalıydım bir zamanlar daha kaybetmemişken gençliğimi. Gençlik derken bıyık sakal değil, bıyık sakalın tamir edemediği gençliğimiz.Çocukken ceviz ağacımız vardı köyde, hala var.Neyse konu bu değil, o cevizler yeni olmuşken, daha taze iken, içi bembeyazdır ve taptazedir. Hatta cevizi kırıp açtıktan sonra bir daha ince sarı bir kabuğu vardır onu da soyarsınız.O cevizi ilk defa kırarken yeşil taze kabuğu elinizi yeşile boyar, sonra o yeşil siyah olur ve elden lekesi uzun süre çıkmaz. Yaz tatilinin ardından okullar açılınca şehre dönerdik. Ellerimiz hala siyah. Okuldaki çocuklar köylü demesinler diye hep saklardık ellerimizi. Bu yüzden öğretmenlerimden fırça yediğimi bile biliyorum. Öküzlüğü, modernizmi görüyor musunuz?
         İşte böyle kaybettim gençliğimi. Ellerimde siyah ceviz lekesi kalmıyor artık. Cevizi tazeyken de yiyemiyorum artık. O lüksümü bile kaybettim. Lüks arayacak lükse de sahip değilim. Elimden kayıp gitti tüm ceviz lekeleri ile beraber. Gel kurtarıcım ol, yeniden ceviz lekesi sür ellerime. Kimsenin yüzme bilmediği bir denizde boğulmaktan son anda kurtar beni. Bir daha boğulmayayım şehirde, kalmayalım.
      Alkış sesleri ile bölünsün istiyorum konuşmam. Takvam da arşı delsin istiyorum ama klavyem izin vermiyor.Keşke diğer köylü çocukları benden ayrı tutabilsem. Sorumluluk. Keşke "gam"larımı aldırabilsem.Çocukken aldırmalıymışım, büyüyünce zor oluyormuş.Kuruyum, yanımda yaşlar yanıyor. Gençliğimi cevizin lekesinde bıraktım, vestiyer doluydu...



                      

1 yorum: