23 Aralık 2013 Pazartesi

Demeden edemedim.


          Köpek sesleri bir harfe nasıl dokunur bilmem ama hüznü pompalayan şey hüznün gene kendisi. Satır başlarına koyduğumuz acılarla, başa taç olan acılar aynı üzümün iki çekirdeği. Yaşlanınca ellerin titrer diye çocukken ellerimi kıtlatmaktan vazgeçmediğim için mi bütün bunlar? Yoksa kepeğe karşı etkili acılarım var benim. Şimdi, bir neden sorusunu bir algoritma içinde değerlendiremiyorum. Neden olgusu tüm kavramlardan uzakta tutulmalı. Önemli doğal alanlar ve türler kapsamına alınmalı. Çerçevelettirip gökyüzüne asılmalı. Çünkü gerçekten bitmeyen neden yapmışlar. Çünkü gerçekten nedendir bunlar diyoruz. Çünkü gerçekten neden diye sorma fırsatını bize veren Şey ile tekrar tekrar hata yapma fırsatını verenle aynı. Piç hayallerim var demiştim zamanında. Sefaletin,acının,mazlumiyetin,aileden izinsiz içilen sigaranın, kardeşinin gelecek kaygısının, üzdüğüm insanların, tahta masaların, sebepsiz sancıların, gavurların kavramlarının, bilgi kirliliğinin, iletişim problemlerinin, toprağın ve gecenin ayakkabı kutularından yaptığı kulübenin de içinde olduğu piç hayallerim. Yaradan intiharı ve otu haram kılmasaymış ne güzel olurmuş diyorum bazen. Bundandır size duygularımı ifade etmeye çalışmamam.
           Her defasında diye başlayan cümlelerin devamı bumeranga gidiyor. Etkisi kısa süren sevgilerin dayanılmaz vurdumduymazlığı beni derinden yaralamıştır hep. Bir sahil kasabasında emekliliği geçirmek için sarf ettiğimiz çabalar dünyanın en gereksiz ve en aptalca çabaları. Yeni bir sekmede sana bakmak. Hayat mücadelesi diye bir şey olmadığı gibi geri alınan,ceterele ze yapılan tüm sakso cümleler bile ikna edici değil. İkna edici olan ikna..Kesinkes emin olduğumuz karakter ve kişiliklerimizin kavramlarını bile karıştırmışız. Hamd olsun üzgünüz kalıbını şantiyede kim kalıba soktuysa o ustanın nasr tutan yüreğini öpeyim.

            Acı parantezine alabilme fırsatını bize ver. Yanlışın doğruyu, zulmün adaleti, kötünün iyiyi, siyahın beyazı siktiği şu dünyada, bunların doğurduğu piç kavramlar bizi yönetiyor. Sahra çölü kadar sahte olan fırsat eşitliği neden sorularına bir cevap olabilir mi? Acı kendinden daha büyük bir kavram doğurabilir mi sorusu sekizinci sınıf pozitivist tavırlar olmasaydı o doğan veya doğabilecek olan şeyi ekmeğe bandırıp yerdik. Adam yüreğinin neler doğurduğunu bilmek için, anadan,babadan,yardan geçmek değil de; küçük hesaplardan,ya ben napıyorum acabalarından ve tüm olumlu hallerden beraat etmeniz gerekir. İkna edici olan intihar girişimi onunla göz göze gelmek değil de bir sobalı evin çocuklara kazınmış izlerini bulmak olabilir.


                             

14 Aralık 2013 Cumartesi

El kahrını gene bögün yudan oldum..

        Doğarken kulağımıza Müslüm okudular herhalde.  Gene son güne bıraktık ölmeyi. Yakarsa bu dünyayı Şafiiler yakar diyordu Königsberg'li. Şarjın yüzde yüz olmadan evde çıkarsın ya hani, eşek oturur gibi bir telaş vardır üzerinde; hah o değil işte. İsyan ahlakı diye bir şey var mıdır bilmiyorum ama ahlaksızlık isyan olmamalı. Mahsun bir ifade yok insanlarda. Herkeste bir telaş, bir fenalık ,bir küflenmiş biber salçası tadı. Buz tutan anılarınızı hohlayarak canlandırabiliyor musunuz siz? Ben denemedim.
         Ömrümüzün beğenmediğimiz kısımlarını editleyebilseydik bir ömür vakit isterdim buna. Hüzün viraliyim sanırım bu hayatta. Bahtımızı kim siyaha boyadıysa iyi boyamış, tinerle bile geçmiyor Sıfır dokuz uç aradığımız günlerin samimiyetini özler oldum. Sarı,turkuaz mavisi, kırmızı Atlas uçlu kalemler vardı yirmi sekiz Şubat döneminde. Odam kireç tuttuğu için mi yüzüm gülmüyor acaba? Nedendir bilmem bir beşerin bu kadar beşer olabilmesi. Zulüm ve sevgi aynı çeşmeden akıyorsa bize neden hep kireçli su geliyor ulan. Geçtiğim yollardan geri dönerken yollarda kalan gözlerimi buluyorum.
         Kahve masasında geçirilen hayatlar var. Mesela samimiyetten gökyüzü yapsalar, güneşi kahve masasının yeşil örtüsü olurdu. Bir ayağı ötekilerden kısa olduğu için sallanan bir masanın altına kağıt koyulmaz Yılmaz, eski gazete koyulur. Rabbim beni sev.Kaleciyle karşı karşıya bırakma, biliyorum, çok farkla auta atarım.




                   
             

7 Aralık 2013 Cumartesi

Taslak Oluşturdum


       Capslock tuşunu açık unutmuşum yüreğimde. Bazen babamı özlüyorum. Bazen fazla alıp yemediğim ekmeklerin ertesi güne küflenmesini. Masaya yapışmasın diye demliğin altına koyduğum bültenlerin samimiyetsizliğini. Ara sıra tırnak içine alamadığım alıntıları düşünüyorum. Hata yapma fırsatını Adem'e vereni.. Bir harfin cümle içerisinde gizlenmesini. Cevap hakkı doğmuyor acılara lâkin..
       Kaşın gözün gereksizliğini, ötekileştirenin ne olduğunu. Ötekileştirmeyenin ne olduğunu. Dağlardaki keklikleri. Hazır mantıdaki kekikleri. Sağ omzumdaki melek okuma yazma bilmiyor. Orta Asya çingenelerine üzülüyorum. Alternatif acılar yeğliyorum. Alternatif sızıları. Alternatif olan ne varsa arıyorum. Başka dilde acıyı. Eski dilde yarayı. Allah kuluna kâfidir ama galü belayı hatırlamıyorum.
       Güncel hayat devam derken,yürürken,nefes alıp verirken,şükretmeyi, yetinmeyi sabretmeyi istiyorum. Yetinmeye yetinemiyor,sabretmeye sabredemiyorum. Bir su damlasının dörtte birinin ne kadar kaypak olabileceğini pasta dilim grafikler gösteremiyor mesela. Bileklerim ince ancak cilve de, kaderde eğreti duruyor. Bir son dakika haberi ile bölünsün istiyorum her zerrem. Parçalarım dahi bulunamasın. Bu kadar yaşanacak ne vardı sahi.
           Ertesi güne erteleyeceğim, yaşanmadık kaygılarımın üzerini de gazeteyle örtsünler. Cenazem yıkanmasın. Daha dün düş aldım.